29 Kasım 2015 Pazar

Manipüleyşın

Tarih: 22.07.2015
Yer: İzmir'in Sevimli(!) Bir Sahil Kasabası
Konu: SummerLuv

"Üstüste içtiğim dördüncü sigaraydı. Yazlığın üst katına çıkmış, uzakta basketbol oynayan yaşıtım olan gençleri izliyordum. Bu insanlara baktıkça daha da sigara yakasım geliyordu. Saatin gecenin iki buçuğu olduğunu görüp, yatmaya karar verdim."

Arkadaşım Taylan'ın (adı bu olsun) ailesinin yazlığına gelmiştik. Hayat güzel gibiydi; yazın sıcaklığı, deniz, kum, güneş, ve İzmir'in geniş mezhepli insanları arasında güzel bir yaz geçirmeyi planlıyordum. Gündüz yazlık mahallesinin aralarında bisiklet sürüyordum, 17 yaşında, henüz hayatın pisliklerine dair hiçbir fikrim yoktu. Taylan ise sahile gidip bira içmeyi yeğliyordu. Beraber değildik; akşamları oturup, hayata dair konuşuyor, gece vakti de o eğer isterse, bulunduğumuz kasabanın dışına arabayla gezintilere çıkıyorduk. Bir süre sonra, artık bunlar da zevk vermemeye başlamıştı. Taylan, beni bi kızla tanıştırmayı önermişti: Bu kız, onların yazlıktan komşularıydı (Onun adı da Merve olsun). Merve, İzmir'in erken yaşta hayatı silkelemiş kızlarından biriydi; yaşına göre özgüvenliydi, "atarlı ve giderli" bir kızdı. Kimseye eyvallahı yoktu (İzmir insanının dışarıdan gelen insanlara karşı takındığı ukala tavır). Taylan, kızla beni denizdeyken tanıştırmıştı. Beş dakika sonra kıza "Yeaa, su yeterince sıcak mı acaba? Geçende çok soğuktu, ehin ehin" şeklinde alakasız ve geyik açmak için söylendiği bariz belli olan bu saçma cümleleri kurmuştum. Kız ise, beni görmemişti bile. Yanımdan geçip gitmişti. O günü Aerosmith dinleyerek geçirmiştim. Akşamına bir konudan dolayı Taylan ile ciddi şekilde tartışmamız, biraz keyfimi bozmuştu. Akşamları çıktığımız sahilde yandaki yazlığın oğlu olan Berke (onun da adı bu olsun) ile tanışmıştım. O da aynı şekilde İzmir'de doğup, büyümüş herkes gibi özgüven dolu, yakışıklı bir çocuktu. Benim gibi bir sosyopat olmayan, insanlarla çok iyi ilişkiler kurabilen insanlara her zaman imtina etmişimdir: Bu insanlar komşunun gelecek vaadeden mühendis oğlu, tv dizilerinden teklifler alan kızların sevgilisi çocuk, kolejlerin bünyesinde eğitim vermek için yarıştığı o parlak zekalı çocuk, futbol takımında oyun kurucu, basket takımının da kaptanı olur bu çocuklar. Bir kalabalığa hükmedebilme yeteneği vardır bu insanlarda; kitle psikolojisini iyi bilip, insanlara duymak ya da bilmek istediklerini söyler dururlar. Bir zaman sonra, insanları çeşitli zaaflarından yakalayıp, onları kendi istedikleri şekle sokmaya başlarlar. Neyse. Berke, yıllardır yazın ailesiyle buraya tatile geldiği için buradaki diğer çocuklarla arası çok iyiydi. Kulvarlar (kafalar?) farklı olduğu için, Berke ile beraber takılmak istemedim. Zira ben, ortaokulu yeni bitirmiş bir oğlan çocuğu gibiydim; o ve onun grubu ise artık işini gücünü sağlama almış 25-30 yaş civarındaki insanlar gibiydiler. Alttan alttan küçümseyici bakışlarını hiç söylemedim bile (ekibe-gruba yeni katılan insanın piç gibi bırakılması). Çok da önemli değildi; Merve ile beraber takılmak yeterli geliyordu: Evet, birlikte takılabiliyorduk artık. Denizdeyken, Berke ve yeni sevgilisini sahilde aşk böceği vaziyetinde görüyorduk sürekli. Onlar beraberken, çevredeki herkes, siyah-beyaz filmlerdeki basit figüranlar oluyor, bu figüranların renksiz ve cansızlığına inat, yine "birbirlerini öpmelere doyamayan ponçik çift" moduna giriyorlardı. Açık konuşucam, hayvan gibi kıskanmıştım, evet. (Daha sonrasında, şu yaşıma kadar kimseyi bu kadar hayvani kıskanmadım.) Merve ile ben de böyle olabilirdim, ama değildim. Berke ve sevgilisi yanımızdan geçerken, Berke, Merve'ye babacan bir tavırla (17 yaşında hayatı çözümlemiş ergen) göz kırparak, "Naber len?" demişti gülümseyerek. (Bu, aslında ikimize de verilmiş çakallık kokan bir mesajdı. Özellikle bana.) Merve ise "iyidir senden?" demekle yetinmişti. Aramızın iyi olduğunu gören Taylan ise, kıza karşı bi etkileşim içine girmemi söylüyordu. Ortalıkta fazla "piç" olduğunu, kızı istiyorsam harekete geçmemi söylüyordu. Bense, zaten ergenlik halinden gelen default gerizekalılık ve utangaçlıkla zamanı olduğunu söylüyor, sonra da derin düşüncelere dalıyordum. O gece Merve ile evlenmiştik, hatta iki de çocuğumuz oluyordu. Hatta çocuğun suratıma kakasını yapması ve ikimizin de mutlu aile tablosu kurd... evet, dayanamıcam, yeter. Ertesi günü, Merve, oradaki gençlerin sıklıkla gittiği bir mekanda oturmayı önermişti. Söylediğim gibi beyinsiz olduğum için (Yükselen hormonlarımın etkisiyle gördüğüm ilk bikinili kız olması, burada çok önemli bir faktördü) tabii ki kabul ettim. Akşam oldu, saça başa şekil verildi, en çok yakıştığı düşünülen giysiler giyildi ve en cool(!) tavırlar takınıldı: Mekandaydık. Bizden yaşça büyüklerin de çoğunlukta olduğu bir yerdi burası. Merve, sürekli masadan kalkıp, gidiyordu. Öyle heyecan yapmıştım ki, sebebini dahi soramıyordum. WC'ye gitmek için kalktığımda, mekanın arka tarafında Merve'yi Berke ile birlikte konuşurlarken gördüm. Son beş dakikasında çözülen korku filmi izliyordum. Merve için, Berke'yi kıskandıran bir salak, Berke içinse, egosunu pompalayan bir salaktım. Eğlence bitmemişti. Masada, Berke, Merve ve Berke'nin arkadaşlarından oluşan bir ekiptik artık. Merve, Berke'yle konuşunca daha da cesaretlenmişti. Artık, Berke'nin yanında oturuyordu. Berke ise onu istemiyordu. Tüm bu drama içerisindeki çaresiz bir ergenin tüm gardını alıp, zırhını kuşanması çok doğal bir eylemdi. Dönen muhabbet esnasında Merve'ye soktuğum bir kaç laf, kalbimi soğutmayacaktı. Merve, artık benden nefret ediyordu; ama önemli değildi, o kalabalıkta (ki beyinsizce ve hayvanca bi manevraydı) onu bozmuş olmam, benim açımdan bir şeref golüydü. Güya o akşam, Berke ile konuştuğu yere çekip, ona olan duygularımı açacaktım. Bir sigara yakıp, tek başıma yazlığa geri döndüm. Kafam da kıyaktı. Sonrasında yazlığın üst katına çıkıp, basketbol oynayan Berke ve onu hayranlıkla izleyen Merve'yi izlemeye başladım...

Sonrasında, Taylan'ın, kıza açılmam konusunda neden ısrar ettiğini de anlamış oldum. Merve ve Berke, çok eskiden beri abi-kardeş gibilerdi; sonradan ergenlikte değişen hormonları ve duyguları ile bu abi-kardeşlik, "biraz" değişmişti. O akşam eğer o ikisini görmeyip, gaza gelerek Merve'ye açılsaydım, muhtemelen Berke ve arkadaşları tarafından temiz bir sopa yiyecektim. Ve Taylan, bana güzel bir ders vermiş olacaktı. Tartıştığımız akşam, oldukça üzerine gitmiştim. Haklıydım. Ama umurunda değildi. O akşam, Allah halime acımış olabilir. Başka bir çözümleme getiremiyorum.

Maalesef, dünya çok hoyrat ve sert bir yer. Taylan, Berke ve Merve gibi bazı insanlar, mevcut şartlarda daha zayıf gördükleri insanları yönlendirip, kullanmayı pek severler. İyi olanları yok mudur? Tabii ki de vardır. Ne mutlu o güzel insanların varlığına o zaman.

Manipülasyon, aslında şudur: "Ben ne dersem, sen osun." Bu kafadaki insanlar, onların istediği yönde davranmaz, ya da istediklerini yapmazsanız, sizi topluma karşı kötülerler ya da sizi suçlu çıkarırlar. Bunu da oldukça iyi bir şekilde yaparlar. Yukarıdaki anıdan yola çıkacak olursak; Taylan'ın yaptığı şey kötüydü. Ama yaptığının kötü bişey olduğunu Taylan'a söylediğinizde, Taylan, sizi ruh hastası olmakla suçlayacak, psikologa görünmenizi tavsiye edecek ve sizi bir kızla tanıştırdığı için ona minnettar olmanızı bile isteyecektir. Tüm bu "iyi niyetin" karşılığı bu mu olmalıdır? Ah ah, sizi gidi sizi.

Bir diğer husus, bu insanların, bunu yapmaktan zevk almalarıdır. Bazıları sadece, herhangi bir insan üzerindeki hakimiyetini sınayacak kadar manyaklaşacak düzeyde psikopat da olabilir. Altında yatan sebep, tabii ki de egodur. "Yaptırırım-yaptıramam" saplantısı. Bir nevi kleptomani gibi.

İş hayatında, okulda ve diğer yerlerde ise bu insanların kendilerini muazzam şekilde pazarlayabildikleri doğrudur. Herhangi bir iş, sorumluluk, mevki vb şeylerde, işin zahmet gerektiren kısımlarını başkaları yaparken, bu arkadaşlar, işi kendileri yapmış gibi insanlara gösterir, ön planda kendileri olur ve diğerlerinin (bizim) yaptıklarını, aslında "onlar" yapar. Mevkileri ve pozisyonları dahilinde, beyaz olan herhangi bişeye "Bu siyahtır" deyip, aksini iddia edenlere bunu çeşitli alicengizlerle "evet, bu siyahtır" dedirtebilecek kapasitededirler. Bunun aksini iddia ederseniz, sizi uyumsuz, haset ve çekemeyen bir ezik olarak topluma revize ederek geri bırakacaklardır.

Gazetelerde, internette ve diğer yerlerde okuduğumuz dünyaca ünlü zengin iş adamlarının gerçekten bu duruma çalışarak geldiklerini düşünmüyorsunuz herhalde.

İnsanların mevcut şartlardaki çaresizlikleri, hatta acizliklerini kullanıp, bundan faydalanmak, çok daha rezil bir durumdur. Plaza ortamında bu manipülasyoncu tiplerin fazlalığı, çok ciddi boyutlardadır, uzak durun, g.tü kollayın annem.

NOT: Berke'den de, Merve'den de haber alamadım. Taylan ise belirsiz.

Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...