20 Mart 2017 Pazartesi

Facial Paralysis

Yer: Wonderland
Tarih: 06.02.2017
Konu: Muhtemel Nazar(!)

Yatağın içinde uzanırken, Bertrand Russell'ın Evlilik ve Ahlak kitabında yazmış olduğu bazı şeyleri düşündüm (ekşisözlükte bu konularla ilgili çok fazla başlık görüyorum). Sevgili Russell, bir profesör, artı filozof, öğretim görevlisi ve toplum eleştirmeni. (Cambridge Üniversitesi mezunu olduğunu da araya sıkıştırıvereyim) Russell'ın yazdıklarına göre, evlilik kurumu, Hristiyan toplumlarında, o dönemlerde inanılmaz derecede güçlü olan ruhban sınıfının yapmış olduğu müthiş ahlaksızlıkların üzerini örtmek için, papa tarafından uydurulmuş bir safsataydı. O dönemlerde kiliseye bağlı din adamları, "Tanrı'nın gücüyle" insanlar üzerinde gerçekten çok tesirli bir güce sahipti. Sahip oldukları bu rahatlık, yüz kızartıcı bazı suçları işlerken dahi, pervasızca davranmalarını sağlıyordu. 1030'lu yıllarda, (Selçuklular'ın Anadolu'ya girmesine henüz 40 sene var) ahlaki suçların artışından rahatsızlık duymaya başlayan halkı yatıştırabilmek için, papa, gizli şekilde casus ve muhbirlerini şehirlere ve çevre köylere göndermeye başlamıştı. Sonuçlar ürkütücüydü: Sahil kıyısındaki Tarquinia köyünde yapılan soruşturmalar sonucunda, kilise pederinin gayrimeşru 64 çocuğunun olduğu tespit edilmişti. Korintos'lu Hristiyanların üvey anneleriyle ilişkiye girmek gibi bir adet benimsedikleri de ortaya çıkmıştı. İnsanların iyice yoldan çıkmaması (ayaklanmaması) için, Aziz Paul, her erkeğin, "zina" yapmak için yalnızca tek bir kadın seçmesi gerektiğini belirtir. Aslında ne olursa olsun, zinanın kendisi zaten yeterince "günahtır", hiç yapılmaması gerekir, ancak insanların içindeki şehvet duygusunu bastırmak için o an papanın aklına başka çözüm yolu gelmez. Evlenen çiftlerde, kesinlikle birbirlerinden uzak durma, gerekirse evi terk etme gibi olaylar yaşanmaya başlanmış. Tüm Avrupa'da, evlilik, "ehvani-şer" durumuna gelmişti. Sonradan, üst düzey rahipler ve kardinallerin de bazı kirli çamaşırları halk tarafından işitilmeye başlanınca, daha farklı ve daha zekice bir yola başvuruldu: Tüm sanatçılara, şairlere, müzisyenler ve heykeltıraşlara, bundan böyle sanatlarına "aşk" adlı bir hissi eklemeleri tembih edilmişti. Aşk denen bu şey, iki cinsin de insan suretinde duyduğu yoğun duyguların, en sonunda Tanrı sevgisine bağlanmasıydı. Nihayetinde Tanrı'ya duyulan bu sevgi, gizli saklı yaşanan çoğu cinsi münasebeti ve ahlaksızlığı meşru kılacaktı. Talimat kesindi; hem sanatçılar için de yeni bir dönemin habercisiydi: Artık halkı memnun etmekle yükümlü değillerdi. Kendi sınıflarını yaratacaklardı.

Telefonu kilitleyip, uyumaya karar verdim. Odamdaki televizyon, basketbol maçı yayınlıyordu. Oldum olası basketbolu sevmemişimdir (Ağır kuralları olduğu için ya da orta üst sınıfın yılışıkça takip ettiği ve bundan garip bir haz duymasından dolayı belki de) Zaten TV'nin açık olmasının sebebi, tamamen psikolojikti. Küçüklüğümden beri, uyuduğum odada TV'nin açık kalması, hep hoşuma gitmiştir. Tam uyumadan önce, acaba uyanıp, bir kaç bölüm Supernatural izlesem mi diye düşünürken, sabahları yaşadığım o eziyet aklıma geldi ve derhal bu fikirden vazgeçtim (Ezelden beri sabahları uyanmak konusunda kronik bir sorunum var) Yorganı üzerime çektim, ve gözlerimi kapadım. Yattığı gibi uyuyabilen insanlara uzaylı gibi bakmışımdır hep. Rahat kafa, güzel psikoloji anlamlarına geliyor bu. Yarına dair düşünecek bişeyinin olmaması. Benim uyku programım biraz tuhaftır: İnsanların gitgide iğrençleşmesinin sonucu olarak, 28 Days Later'daki gibi küresel bir zombi salgınının tüm insanlığı terbiye edeceğini düşünmekteyim. Böyle bir zombi salgınında acaba ne yapardım, ne ederdim bunları düşünüyorum. The Walking Dead'in etkisi de büyük tabii. Ertesi akşam ne yapsam, haftasonu sinemaya gitsem mi, yoksa hiç çıkmasam mı, arkasından izlediğim yerli korku dizisindeki bazı korkunçlu sahneler ve kapanış. İyi uykular bana.

Sabah, alarmın çalmasıyla uyandım. Genellikle geç uyuduğumda ya da çok içki içtiğimde yüzüm bu hali alır. Uyanmakla, evden çıkmak arasındaki o süreyi çoğunlukla da hatırlamam. İşyerine geldiğimde, yalnızca sağ gözümün çok sulandığını farkettim sadece. Öğlene doğru, sağ göz kapağımın kati surette kapanmadığını anlamamla, ufak çaplı bir şok yaşadım. Ayrıca, yüzümde hissettiğim tarifi zor ağırlık hissini de artık daha yoğun hissediyordum. İzin alıp, hastaneye gidildi. İçeri girdim. Ağır makyajlı sekreter, despotça ismimi okudu. (Sekreterlerin, doktorlardan daha pis egolu olması) İçeri girdiğimde, doktor, gülümsememi söyledi. Gülümsemeye çalışırken, yüzümün sağ tarafını hareket ettiremediğimi farkettim. "Yüz felci olmuşsun" dedi. "Eğer gözünü kapamazsan, korneaya zarar verir, gözünün nemli kalması lazım, yoksa gözünü bile kaybedebilirsin" diye devam etti. Feci şekilde tedirgin olmuştum, oysa çok rahattı. Onlarca (evet, onlarca) ilaç ve gözümün ıslak kalması için, bir dizi göz damlasıyla eve gelmiştik. Bense, kesin beddua aldığımı düşünüyordum. (Buna soğukta kalmam sebep olmuyordu kesinlikle) Evet, malumunuz, Zeytin Kız'dı şüphelendiğim kişi. Günümüzde kişinin mahremiyeti anlamına gelen cep telefonumu, en derin yerlerine kadar kurcalamış, bir kusur bulmak istemiş, bulmuş ve üstüne bir de bunları benim suçum olarak görmüştü. Arkamdan beddua etmesi çok muhtemel. Ettiyse de, baya içten etmiş olmalı. Ya da soğukta çok kalmış da olabilirim, bilmiyorum.

İyileştim gibi sayılır. İyileşip, iyileşmediğimi, ıslık çalmaya çalışarak anlıyordum. Malumunuz, felçliyken ıslık çalamıyorsunuz. Düttürü düttürü ıslık çalıyorum valla, Allah'ımıza hamdolsun <3 Yalnız, iyileşene kadar, tek gözle yaşamak zorunda kaldım ki, pek zor. Başta halam olmak üzere, aile-akraba konseyinin tespitiyse, korkunç bir nazardı. Küçüklüğümden beri üzerimde olduğunu düşündükleri nazar, artık iyice arsızlaşmıştı. Bir tarafım, böyle mistik şeylere inanıyor, yalan yok. Gözlerimin çok farklı renkte ve tüm görenlerce oldukça güzel bulunduğu da bir gerçek. Olabilir belki. Ya da çok soğukta kalmış da olabilirim. Bilmiyorum.


Hanidir yazmadığımı farkettim, seviyesizlik veya ego belirtileri gördüyseniz, affola. Kışın UFO'nun önünde durmayın, sıcaktan soğuğa, soğuktan sıcağa ani geçişler yapmayın sakın. Yamulur, kalırsınız valla. Diğer şeyler için de, yatmadan önce dua okuyun.

Götü kollayın annem. Öperim.


Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...