3 Ekim 2019 Perşembe

Bir Dalyarağın Seyir Defteri

Tarih: 2007 Kışı
Yer: İstanbul - Pendik
Konu: Bölünmüş Kişilikler

Durduk yere biri bağırırsa, dönüp bakılır. Ben de öyle yaptım. Gecenin üçünde benden başka dönüp bakacak birileri olmadığından, mecburi göz göze geldik. "Laaayn!" diye bağıran biriyle göz göze gelmek, pek iyi değildir. Eğer bağıran kişi, gündüz vakti kalabalık yerdeyse, onlarca insanla birlikte olan biteni uzun uzun, hatta keyif alarak izlersin. Hatta seyre dalanlardan birine, "yazık la sakat galiba" iması yaparak, normal hayatı kutsama noktasına dahi gelebilirsin. (Kavga, kapışma, inşaat, araba park etme gibi etkinlikleri izleyen insanların arasında kurulmuş o kısacık bağ, kan bağına yakın bir bağ sayılır.) Fakat şu anda bu herifle sokakta başbaşayız.

Laaayn'ın tek izleyeni olarak, doğal bir hedef haline geldiğimden, derhal göz temasını keserek yürümeye devam ettim. Bela ile olan geçmişim, her niyeyse ciddi anlamda arızalı ve rüzgarın hızlı esmesine dahi abartılı tepkiler verebilecek adamlardan oluştuğu için, (Olaylar gelişir, sen kavga ya da savunma moduna girecek bir durum göremezsin fakat karşındakinin varoluşu tamamen yitmiş ve gözü kararmıştır. Fakat bünye, toyluğun da etkisiyle "savunulacak" bir durum olmadığına vücudu ikna eder ve olaylar gelişir.) bünyede alkole rağmen, tedirgin olmuştum. Laaayn, hazır hedef bulmuşken içindeki öfkenin boşa gitmesini istemediğinden olacak, "ne bakıyon lan dalyarak!" diye bağırdı. Bunun bir soru olduğunu kesinlikle sanmıyorum, zira sokak kültüründe sorulan soruların, "kimsin lan sen?", "asıl sen kimsin layn?" örneğinde olduğu gibi paradoksa giden açmazlara sebep olduğunu biliyoruz. "E hazır tanışmıyoruz, bari birbirimize tekme tokat girelim" kısmı da cabası. Gayriihtiyari dönüp tekrar baktım. "Hala bakıyo dalyarak!" diye bağırdı. Muhtemelen salakça bir sebepten dolayı yükselttiği öfkesinin ortasında, "dalyarak" demek hoşuna gidiyor gibiydi. Gerçekten de, "dalyarak" kelimesinin fonetiği ve söylenişi çok hoş. Böyle dolu dolu, karşındakini aşağılama seviyesi oldukça yüksek ve duruma göre şık bile sayılabilecek bir küfür "dalyarak". Elini bana doğru uzatıp, "Lan dalyarak!" diye bağırarak öfkesini tekrar taçlandırınca yürümeye devam ettim. Gördüğüm kadarıyla insan, adını koyabildiği şeylere çok daha oturaklı sinirleniyor. Bunun sebebi de, kelimenin ağıza oturmasıyla birlikte, öfkenin müzikal bir tonlama kazanıp şiddetlenmesi ve çok daha rahat kanalize olabilmesi. Dalyarak kelimesi, öfkesine bir çeşit neşe katıyor gibiydi artık. Fazla parlak ve bebeksi yüzüm, içki ve sigaradan büsbütün incelmiş vücudum ve daha 19 yaşında olmam, "bu dövülür" hissiyatı yaratıyordu. Laaayn'ın ayaküstü süzerek yapmış olduğu analize göre sopa yemeye değer bulunmuştum. Arkamdan bir kere daha bağırdı. Anlayamadığım şey, bende olduğunu düşündüğü özellikler arasında, neden "dalyaraklığımdı"? Bir süre sonra dalyaraklığıma vurgu yapan sesler yakınlaşmaya başladı. Sanırım arkamdan geliyordu. Vücudun böyle zamanlarda gerekli insiyatifi alıp, bazen gerçekten gerekeni yapması gerekir. Bilinç ne kadar bastırsa dahi, vücut bunu yapmak için gerekli duruma gelir ve kişiyi dürteler. Bense Pendik'in ara sokaklarını anlatmaya(?) çalışan kötü bir yönetmenin eline düşmüş gibiydim. Yönetmen, kavga sahnesi sonrası yüzüme kırmızı boya sürdürecek, makyöze kaşımı patlattıracak ve ben sisler içinde topallayarak yürürkene, alttan acı bir klarnet ve cümbüş salacak gibiydi. Şu gencecik yaşımda arka sokakların bilinmeyen yüzü olmak gibi bir niyetim yoktu. Aksine aklımdakiler, fazla Hollywoodvari idi. Yine de ne yapacağıma bir an önce karar vermeliydim.

Evriveydedayken - 1 (Delikanlı Edition)

Evriveydedayken, kendisine yaklaşan belayı, fazla oturaklı ve beylik laflarla karşılıyor. Bir anda ciğerlerinden yükseliveren bir "derdin ne bilader senin?" çıkışı yapıveriyor. Bilader ise çok saçma ama basit cevapla yanıtlıyor: "Dalyaraklara hasta olurum!" Evriveydedayken - 1'in yapması gereken, tüm şehirli ve postmodern davranışları bırakıp, ağzını bozarak, Laaayn ile ortak bir dilde buluşmak. "Hadi be", diyor Evriveydedayken - 1, "ben de dalyarakları sevmeyenlere hasta olurum!" (Rezalet. Gördüğünüz üzere, Evriveydedayken - 1, ne kadar sokak diline inmeye çalışsa da, şehirde büyümüş asil ve minnoş kimliği, ona başarısız, olgunlaşmamış ve karışık bir cümle kurdurdu.) Laaayn, Evriveydedayken - 1'in kafasına kendi kafasını horoz gibi dayayarak, "sus lan dalyarak!" diyor. Evriveydedayken - 1, sokak dilinde pek yaratıcı olmadığını hatırlayarak, dümdüz bir soru savuruyor: "kimsin lan sen?!?!" Laaayn'ın cevabı, dev kafasını mancınık gibi gerip, Evriveydedayken - 1'in daha ufak kafasına fırlatmak oluyor. Evriveydedayken - 1 yere düşüyor. Türk filmlerindeki kadınların, "noooldu sana?" düsturunu anımsatan bir görüntü oluşuyor.

Evriveydedayken - 2 (Şehirli Edition)

Evriveydedayken, Laaayn'ın arkasından geldiğini görünce adımlarını sıklaştırıyor. Ama Laaayn, şehirliye saldırmaya kararlı, laf atarak takibe devam ediyor. En sonunda dönüp, "aaağbi, noluyo ya?" diyor Evriveydedayken - 2. Laaayn, yine saçma ve basit şekilde yanıtlıyor: "Dalyarakları hiç sevmem!" Evriveydedayken - 2, tehlikedeki modern insanın apışmış ses tonuyla, "ağbi, ne alakası var durup dururken, lütfen..." diyor. "Sus lan!" deyip enseye bir şaplak atıyor Laaayn. Evriveydedayken - 2 sözle veya fiziksel cevap vereceğine, hala olayları oturtmaya çalışıyor. Laaayn'ın en sevdiği pozisyonlardan birisi bu pozisyon. Salaklık anında kafasını diğer yöne çevirdiğinde (ah ah...) kalçadan tekmeyi yiyince dükkanın kepenkleriyle geçici bir romantizme giriyor. Kepenklerin soğuk öpücüğü, Evriveydedayken'i uyandırmış gibi bir kere daha soruyor: "Ağbi, noluyo ya?!?!"

Evriveydedayken - 3 (Fantastik Edition)

Evriveydedayken - 3, Laaayn'ın ayak seslerini duyduğu anda arkasına bakmadan koşmaya başlıyor. Laaayn, kendisini yakalayıp, "dalyarakları hiç sevmem!" dese, "abi zürriyetini sikeyim o dalyarakların ben, ehe :/" diyecek kadar tırsak bir versiyonla karşı karşıyayız. Evriveydedayken - 3, Laaayn'ın gelip gelmediğini kontrol dahi etmeden bacakları götüne vurarak koşuyor. Heyecanlı kaçış sekansıyla kendisini, Pendik'in ara sokaklarını anlatan yönetmenden, alttan verdiği nefes sesi ve hareketli kamerasıyla genç ve çiçeği burnunda bir kısa film yönetmenine upgrade ediyor. Yönetmen, ondan eve kadar koşup, kapattığı kapıya sırtını yaslayarak nefes nefese kalmasını isteyecek. Film de kısa olduğundan, nefesi düzelen adam kadrajdan çıkarken, biz izleyiciler, bir süre daha kapıda kalacağız. Sonrası klasik şekilde kararma ve jenerik. 

Evriveydedayken - (Orijinal)

Aslında Laaayn takip falan etmedi. Biraz daha dalyaraklığa vurgu yaparak bağırdıktan sonra, aniden beliren bir arkadaşı tarafından kolundan çekilip götürüldü. Gittiklerinden emin olunca Evriveydedayken'leri toplamaya gittim. Evriveydedayken - 1'in durumu baya kötüydü. Yediği kafadan dolayı burnu kanıyordu. Koluna girdim, kaldırdım. Biraz ileride korkuyla bekleyen Evriveydedayken - 2'yi yanıma çağırıp, "Evriveydedayken - 3 nerde?" diye sordum. "Abi kaçtı o, çoktan eve varmıştır." dedi. Taksi durağına gittik. 3 adet sarhoş dalyarak taksiye doluştuk. Kısa süre sessizce yol aldıktan sonra, Evriveydedayken - 2, "Abi bi anda noldu anlamadım" diyerek konuyu açmaya çalıştı. Cevap vermedim. O ana kadar konuşmayan delikanlı Evriveydedayken - 1, "ben aslında sikerdim o amcık ağızlıyı" deyince ensesine vurup, "bi susun lan artık!" diye bağırmak zorunda kaldım. Takside sessizlik hasıl oldu. Evriveydedayken'lere baktım. Tüm dalyaraklıklarıyla pencereden dışarıyı seyrederek kimbilir neler düşünüyorlardı. Bir an, "lan bu Evriveydedayken'lerden tiskinti geldi. Taksiden indirip, ıslak sopayla dövsem mi?" diye düşündüm. O sırada Evriveydedayken - 2'yi, tekme yediği götünü sızıyla tutarken görünce, tiskintim, acıma hissine dönüştü. "Neyse, eve götürür yatırırım bunları" dedim içimden.





Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...