27 Kasım 2017 Pazartesi

Shattered Lives - 1


Tarih: Kasım 2017
Yer: Çok da önemli değil
Konu: #kendimegittimgelicem

-Bugün nasılsınız? Biraz daha keyifsiz gördüm sizi?

-Yok yok, bişeyim yok. Biraz yoruluyorum, ondandır.

-Aman iyi olun. Zira siz bize lazımsınız, ehehe (samimiyetsiz gülüşmeler, felan) 

-Ahaha (Onayla-abart-etkisiz hale getir)

-Sizce günümüz insanının problemi nedir?

-Bence herkes hayatta bir tanığa ihtiyaç duyuyor. Tüm bu şarkı, türkü, kitaplar, sanat eserleri, televizyon, sosyal ilişkiler ve internetin çıkış noktası bu. Herkes, birilerinin kendilerini bir şekilde duymasını, varlıklarından haberdar olmasını arzuluyor. Arzuluyor dedim bak, istiyor demiyorum. Sosyal medyanın böylesine patlamasındaki sebep bu mesela. Kimse, bir Einstein, bir Napolyon, Descartes, Julius Caesar veya Mustafa Kemal ATATÜRK olamadığı için, internete bir "selfie" bırakıyor ki, varlığı bilinsin, işitilsin. Ama sesli, ama sessiz olarak herkes, "buradayım" diyor. Tüm bu minnoş sıkıntıların asıl kaynağı da bu. Herkes bunları biliyor. Aynı şekilde herkes, kendi kendinin tanığı olamayacağını da biliyor.   

 -Burada sizin konumunuz neresi peki?

-Ben şimdilik buralardayım. Böyle konuşunca daha çok gizemli gibi geliyo; ama "gizemli olayım da acayip eğlenceli ve cool biri görüneyim" sinsiliğinde değilim, beni biliyosun. Açıkçası pek de fazla zamanım olduğunu sanmıyorum. Yine de bir ömürcük kadar buralardayım işte. Varoluştan dolayı idare edebiliyorum. Varoluş önemli. Varoluş olacak.

-Hep böyle mi devam edecek sizce?

-Gördüm ve arttırıyorum (sinsi gülüş). Aslında bir renk var, onu arıyosun hep. Ama tuhafı, aradığın şeyi daha önce görmedin ve tam olarak ne olduğunu da bilmiyorsun. O yüzden, içinde o renge yakın bir şeyler olduğu hissine kapıldığın anda biriyle alakalı olarak ona kapılabiliyorsun. Birini sevip-sevilme hissi de içten içe sancılı ve seni hayattan bezdirebiliyor. Çoğunlukla bastırıyorsun bu hissi; gizliyorsun, halının altına süpürüyorsun hep. Çıkmaya çalıştıkça kafasına vuruyorsun, çıkmıyor. Ama sorun şu ki, bastırılan hiçbir şeyi kontrol edemezsin. Yobaz bir ailenin, odasından dahi çıkamayan kızının içten içe erkekleri arzulayıp, hepsiyle grup seks yapması gibi. Ne kadar kuvvetli bastırırsan, o kadar şiddetli patlar. En sonunda yanılıyorsun. Hayal kırıklığı safhasından hiç bahsetmiyim canım istersen.

-Ya bu süreçte özel biri çıkarsa?

- Kişilerin kim olduğu çok da önemli değil ki. O kızın da hayalleri var, kurmak istediği bir hayat var ve en önemlisi, tüm olumsuz faktörlerden ayıklanmış bir hayatı düşlüyor. Yaralı ama güzel bir kalbi vardır belki (artık kalbi yaralı olmayan yok zaten). Ya da şahsına münhasır bir ışığı vardır. Ama benim yok mesela. Tüm ışığını yutabilecek kadar karanlığım olduğunu düşünüyorum. Çünkü simsiyahım. Mecazen değil, gündelik hayatta da öyleyim. İleriye dönük bunu duymak hoşuma gitmeyebilir, canımı da sıkabilir ama o kişi "leyla" değil. Olmayacak da. Aksini düşünürsem, kızcağızın "leyla" olmasını dilemiş olurum. Bununla ilgili artık hayal kurmadığımı söylerim, ama bunu nadiren de olsa yaptığımı önce Allah, sonra da sen gayet iyi biliyorsun. Ara ara baş ağrısı tadında gelen hayal kırıklığı da dahil. Süreç: Binbir zahmetle içini açtın, kalbini gösterdin ve yine aynı şey oldu. Ama o kız leyla değil. Cidden değil. İçerek leyla olmaya karşı değilim, o şekilde herkes leyla olsun, iyidir.

-"Leyla" olmayan, ama yine de özel olabilecek biri bu yazıyı okusa koşarak kaçmaz mı sizce?

- "Sorun sende değil bende" lafını eğer bir kadın kullanıyorsa, sorun kesinlikle erkektedir. Eğer bir erkek bu lafı kullanıyorsa, yine sorun erkektedir. Benim kendimle uzun sürebilecek bir hesaplaşmam olabilir. Başkalarını bulaştırmıyım diyosun, sonra sorgunun tam orta yerinde, karanlık odadaki beyaz ışığın altına girip, orada durmaya hevesli olanları görüyorsun. Bir müddet benim de işime geliyor, kovmuyorum. Bi de kendi kendime "Aman Evriveydedayken Bey, tadımız kaçmasın" moduna girip, özverili davranıyorum. Çoğunluğu da benim kabıma sığmaz, sığamaz esasen. İşin özü, sen zannettiğin gibi birileri ve zannettiğin gibi bişeyler peşindesin, sürprizleri seviyorsun ama sürprizler bile çok beklemediğin şeyler olmamalı, yoksa baya ciddili acıtırsın kendini, bir daha kalkamazsın da, üstüne susamazsın; öyle iki ucu boklu değnek.

-Bahsettiğiniz kadar kaotik bişey yani?

- Hem olmasın istiyosun, hem de olsun istiyosun. Olunca fazla değer vermemeye çalışıyorsun, olmayınca da kahrından ölmüyorsun. Seni, aklından geçen, içinden gelen bütün manyaklıkları yapmaya iteleyecek kadar basit bişey olmalı, yoksa gün gelecek, sen aklında yanıp sönenin ne olduğunu anlamamaya başlayacaksın. Yine de herkesleştiğim anda suratıma sövüp küfrettiğinde, ona dair bazı şeyleri içselleştirebilirim.

-Peki, "Leyla" kişisi, sizin neyinizi içselleştirebilir?

- Alıp almamak kendisine kalmış. Ben biraz tuhaf adamım. Bilmeyen, dikkat etmeyen insan için bitişik yazılmış "-de" bağlacı kadar önemsiz bir detay da olabilirim. Ama bilen, gören ve dikkat edebilen insan için de ayrı yazılmış "-de" bağlacı kadar da önemli olabilirim.

-Çok güzel anlatıyosunuz gerçekten. Lütfen devam edin. 

- İnsanlar arasındaki tüm ilişkiler yılan gibi deri değiştirdi, değiştiriyor. Gelişen bu değişikliklere adapte olanlar oldu, olamayanlar kendi duygularıyla oturup dertleşiyor. Birilerine değer verme kriteri değişeli çok oldu mesela. Başarılı ve mutlu(!) bir ilişkiyi veya evliliğin temelini, gücün sembolü olan bir kağıt parçasının içine sıkıştırdılar. Ve dünya bunun için bir rutine saplanıp mal gibi uyuşturulmayı seçti. Kalbi gerçekten temiz olan (ben temizim deyip, boğazına kadar bokun içinde olanlar değil) limited bir kesim, varoluşuyla başbaşa kalmayı, bu düzene tercih etti. Varoluş ki ne varoluş. Ama uyum konusunda başarısız oldular tabii. Diğer çoğunluk da halinden baya memnun görünüyo.

-Leyla'ya buradan bişeyler söylemek ister miydiniz? Ön bilgi mahiyetinde?

- Kendini kolla yavrum. Ehehehe. Şaka lan şaka. Aşık olunmayacak bir adam olduğumu biliyorum. Artık iliklerime de işlemeye başladı yavaş yavaş. İnsanların istedikleriyle kendi isteklerimin yeteri kadar örtüşmeyeceğini düşünüyorum. Bi grup insanın zamanında oturup kurduğu düzende, insanlar birbirleriyle olmanın yolunu hep bulmuştur. Benim aynı yolu tercih etmiyor oluşum, anlattığım yolun aslında maske takmaktan daha fazlası olmaması demek. Ya hep, ya hiç yani.

- Gerçekt...

-Bi dakka, çok özür dilerim, henüz bitirmedim. Bitirmedim, daha yeni başladım. (Çok pis gaza gelmek)

-Tabii, buyrun.

- Bak Leyla'cım, benden olmayana kaypakça ve samimiyetsizce yaklaşmak gerçekten kolaydı ve benden olmayana sergilediğim it-kopuk kişiliğim, her zaman olduğumdan daha çok sevilmemi sağladı. Aksine, benden olanlara gösterdiğim düşünceli, anlayışlı ve naif yapımsa, beni değer verdiklerimin gözünde sıkıcı bir aşık olmaktan öteye götürmedi. Ne kadar şairane di mi. Mesela sevgili Leyla'cığım, şu an bayılarak stalkladığın adam; herkesin acayip iyi anlaştığı zeki, espritüel ve komik adam, elbet ki sevgiyi hak etti ve yeri geldiğinde de buna tamamen sahip oldu. Ama şu tuhaf çekim, "o" kişi için yapmak istediklerimden tırsmama sebep olacak geçmiş olayların tecrübesini düşünmekle her defasında ya çok ileri, ya da fazla geri itmiştir beni. Senin "aşk" dediğin şey, onların aklına gelmeyecek sürprizleri planlayıp gerçekleştirmeme müsade dahi etmeyen, sabırsız ve hayatın hızıyla aynı doğrultuda ilerleyen korkak kişilikli, fazla dişilikli kadınları bi türlü memnun edemeyişimin sahte utancına sebep olan bir zehir gibi. Aşk ile olan soğuk savaşım, beni hayatı boyunca istemeyeceği gerçeğini kafama kafama vuran durum ve duyguları tecrübe etmekle geçti. Leyla'cım, hayatımda bu gerçeği bir kez daha kabulleniyor ve kucaklıyorum hayatım. Çünkü insanlar ne kadar aksini denesem ve buna layık olduğumu düşünsem de, "bağlanmayan - bağlanamayan", umarsız, ruhsuz ve insanlara böcekmiş gibi bakan sert ve alaycı adamı tercih etti. Senin "aşk" dediğin şey, karanlık yolların serbest bıraktığı akşam saatlerine has bişeyse, onu ne ister, ne de kabul ederim, bilesin. Merhaba Leyla'cım. (tekinsiz bir gülümseme)

- Öhm. Ara verelim mi? Kahveyle sigara iyi gelir belki?

-Tabi tabi, çenem yoruldu konuşmaktan zaten. Monte Carlo içer misiniz?

-Oğlum iki herif çayı gönder buraya! Çok sağolun, alayım bi tane. Çksss! 

(Havalar soğuyo, götü kollayın annem.)

8 Kasım 2017 Çarşamba

The "Fuck You Point"

Kısa ve normal formatın dışında bir post gireceğim çünkü gerçekten buna değeceğini düşündüm.
Aşağıda videosunu izleyeceğiniz film, 2014 yapımı "The Gambler" filmine aittir. Yazılmış bu muhteşem ötesi replikler de tabii.
Hayata ve çoğu şeye dair yapılabilecek şeyleri John Goodman abimiz oldukça karizmatik şekilde sıralamakta. 


İngilizcesi olmayan veya yetersiz olanlar için konuşmanın çevirisi aşağıdadır efendim, buyursunlar:

"2.5 milyon dolar kazandığın zaman ne yapman gerektiğini herkes bilir – sağlam çatısı olan bir ev alırsın, sağlam ve ekonomik bir Japon malı araba alırsın, kalan parayı da vergilerini vermek için yılda %3 – %5 getirisi olacak şekilde yatırım yaparsın – bu da senin temelin olur. İşte bu temel senin kalendir. Bu da seni hayatının geri kalanında “siktir git” seviyesinde olmanı sağlar. Birisi senden bişey yapmanı mı istiyor ? “Siktir git”. Patron seni kızdırdı mı ? “Siktir git”. Evinin sahibi ol, bankada birazcık paran olsun, içki içme. Kim olursa olsun hayatta verebileceğim tek tavsiye budur. Deden risk aldı mı? Seni temin ederim ki “siktir git” seviyesindeyken almıştır. Akıllı bir adamın hayatı “siktir git” üstüne kuruludur.
Amerika bile “siktir git” üzerine kurulu! Kral mısın? Ordun mu var? Dünya tarihinin gördüğü en muhteşem donanmaya mı sahipsin?
“siktir git! Biz kendi kendimizi mahvedebiliriz” – ki yaptık. O güzelim “siktir git” seviyesini sonsuza kadar kaybettik."

ALINTIDIR

Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...