13 Kasım 2019 Çarşamba

Kömürde Sigara Keyfi Province

Tarih: 2013 Yazı
Yer: Wonderland
Konu: Nası Pişmemiş?

Normalde mutfaktan çıkmayan kadınların bir anda oturdukları yerden kalkmaya tenezzül etmeyen birer pilemsese dönüştüğü, "yauv, yumurta bile kıramam ben, ehe" derken sosyal şekilde oluşturulmuş gizli bir maskülenlik prototipini kendince öven adamların aniden master degree ızgara ustası oldukları fantastik bir değişim yeri burası. Burada birer endişe kaynağı olmuş aşırı kızgın mangallar, önden atılmış köftelerle geçiştirilecek, mangal kendine gelmişken etler dönecek, ateş sönerken soslu tavuklar ve domates-biberler atılacak ve tüm bunlar doymuş bünyelere ısrarla teklif edilecek. Kadınlar, formlarını(!) bozdukları fikriyle "patladıklarını" söyleyecekler, erkekler, "yav daha sucuk var?!?!" diyecek, protezli yaşlılar uzunca çiğnerken, bazı adamlar halı sahadakileri kıskandıracak klasta gelişine vuracak ve bir anne sinir bozucu bir tizlikte zırlayan çocuğuna elindeki çatalla hücum edecek.

Görüldüğü üzere, hararetli bir ortam burası. Aç olanlar, tokların kalkışlarını izliyorlar. Normalde de garsonlar, toklar gittikten sonra, yeni açlar gelmeden etrafı temizlemeye fırsatı olan insanlardır. Ama arkadaş grubum, yeni kalkmış tok grubunun masasına, temizlenmesini beklemeden çökebilecek kadar arsız tipler. Masada hayvan kemikleri ve söndürülmüş sigaralar var. Tok grubun arkada bıraktığı bir adet tavuk kanadı, pişmeye devam ediyor. Karnım aç ama, "kendin pişir, kendin ye" ritüeline çoktan pişmişle başlamak, bulunduğum ortamda pek hoş bulunmayabilir.

Önümüzdeki masada takım formasını, artık jübile yaptığı halı sahalarda dahi giyemediği için, mangal başında giyebilmiş bir adam var. Trabzonsporlu Izgara Şefi, masada, "asi ve özgür prenses" moduyla salınan kadınlara, samimiyeti sorgulanacak adamların yakınlığına ve esrarengiz şekilde sürekli koşma isteğiyle oldukları yerde duramayan çocuklara et pişiriyor. Çocuklar, bir an önce ortamı terkedip, koşabilmek için, (çocuklar gariplik derecesinde sürrealisttir ve Forrest Gump gibi sadece koşar, koşar koşar ve koşarlar.) sabırsızlıkla, "O Köfte Bitecek!" isimli parmakların gerginliklerinin geçmesini bekliyorlar. Ekipteki alımlı, bekar ve dikkat çekmeyi iyi beceren prenseslerden biri, elindeki çatalla tabağındaki eti dünyanın en rezil şeyiymiş edasıyla dürteleyip, "ımmm, pişmemiş bu!" diyor ve Trabzonlu Izgara Şefi'ni uyarıyor. Şef, derhal iddiayı çürütmek için mangalını terk ederek, prensesin yanına gidiyor ve eti ağzına atarak, "nası pişmemiş yea?" deyip, iddiayı reddediyor. Prenses iddialı: "Aaa, yalan mı söyliycem, basbaya kanlıydı işteee". Masadaki geyiğimsi de burada başlıyor. Anlatmak sıkıcı olduğu için, konu başlıklarını veriyorum: "Avrupa-Amerika'da iyi pişmiş bile istesen, et kanlı geliyo olm, heheyt."

Etrafa bakınıp, sigara içerken, yanımızdan eli çatallı bir kadın geçiyor. Yavrusunun beslenmesini aksatmayan bu tip fazla anaç annelere doğada çok sık rastlanıyor. Amacı, yavrusuna ulaşıp, gıdayı çocuğun ağzından içeri sokmak (Kuş tipi beslenme). Bazen bu konuda aşırı cevval olup, ellerindeki çatallarla kalabalığın ortasına dahi dalabiliyorlar. Çatallı Kadın'ın geldiği masaya bakıyorum ki, aman tanrım. Çift mangal kullanan bir adam var. Tek maşayla iki ızgarayı da idare edebiliyor bu adam. Parça parça değil, et yığınını bir anda yığacak ki büyük kolaylık. "Lan bize kalmadı" yla "yiyin siz yiyin" arasında gidip gelen bam teli duygularına bu masada yer yok.

Yaklaşık yarım saat geçiyor ve iki köfte ve bir tavuk parçası yiyebiliyorum. Aynı mangala avuç açmamıza rağmen, masada ilginç şekilde daha doymuş tipler var. WC'ye gitmek için kalkıyorum. Ortam şenlenmiş. Közden sigara yakan bir kovboy, sigaranın tadının değiştiğini iddia ederek, masaya yeni bir tartışma konusu bırakıyor. Diğer bir masada, elindeki maşayı, bir kılıç edasıyla tutup, gözlerini kısarak, "et isteyen var mı?" diyen bir şövalye var. Prensesler, koro halinde, "ya hayır patlıcam :(" edalarıyla teklif edilen etleri reddediyorlar. "Çatlamak, bayılmak ve patlamak", aslında çok da yemeyen kadınlar için bir tür gurur vesilesidir. Doğada içlerinden çıkan asıl benliklerini ve doğalarını bu tip söylemlerle kamufle edip, hakettikleri şehir hayatına ve incelmiş zevklerine daha çok yaklaştıklarını düşünüyorlar sanırım. Şövalye, ret cevabından sonra, diğer erkeklere bakıp, "valla ben daha yerim" diyor. Doğa ve güç erkekten yana olduğu için, masadaki diğer şövalyeler de (keşke hepsi ayağa kalkıp çatallarını falan birleştirseydi, bunu görmek isterdim) karardan memnun olarak onaylıyorlar. Tercihleri sucuk. Maşalı Şövalye'nin karısı olduğunu tahmin ettiğim bir kadın, "ay yeter Emrah, patlıycaksın artık!" diyor. "Bana bişey olmaaaz" diye cevaplıyor Emrah. Heyetin kalanı da "bize bişey olmaaaz" der gibi onaylıyorlar başlarını sallayarak.

O anda, tüm erkekler ayağa kalkıp, "bize bişey olmaaaz!" diye bağırıyorlar. Mangal başındakiler vurarark tempo tutmaya başlıyorlar. Tüm erkekler, "bize bişey olmaaaz, mangaldaki et ziyan olmaaaz" diye bir şarkı tutturuyorlar. Gökyüzünden ışık huzmesiyle inen onlarca koyun, mangalların üstüne yerleşiyor. Korkudan çığlıklar atan kadınlar ise gerçekten patlıyorlar.

WC dönüşü, bir sigara yakıp, mangalın başına geçiyorum. Etleri çevirirken, işini bitirmiş ve gururla top sektiren Trabzonlu'yu izliyorum. Formasının hakkını vermenin yanında Karadenizli insanların onurunu da düşünürcesine (Karadenizlilik hususu özellikle Trabzonlu insanlarda default bir durumdur ve şahsımca bilimsel araştırma gerekmektedir) artistik hareketler yapmaya başlıyor. Sonra gaza gelen bir başka erkek, Trabzonlu'nun karşısına geçiyor. Böyle ani artışlı yükselmelerde biraz tırsmak gerekir. Her mangal erkeği, futbolun bir "doğa sporu" olmadığını unutmamalıdır. Trabzonlu, kendisinde top isteyen arkadaşını görünce, son kez sektirdiği topun dönüşünde gerçekten iyi ve sağlam bir vole çakıyor. Vole, amaçsızca bağırarak koşan bir dört yaşın suratında patlıyor (iyi de patlıyor). Dört yaş, yere yıkılıyor. Trabzonlu, gol kaçırmış gibi elleriyle ağzını tutuyor. Darbenin ardından ayağa kalkan Dört Yaş, ağlayarak ailesine doğru koşuyor. Koştuğu yerde tanıdık bir sima: Çatallı Anne, hemen ayağa kalkıyor. Hareketlenen ikinci kişiyse, alandaki görece en aklı başında adamı Çift Mangal. Çatallı Anne, çocuğunu kucağına alıyor. Çocuğun yüzü kıpkırmızı. Çift Mangal, ikilinin yanına ulaştığında, kısa bir an çocuğun yüzüne baktıktan sonra, bakışlarını başka bir yüze çeviriyor. Trabzonlu'nun yüzüne. Çift Mangal, iyice süzdüğü bu yüze doğru saykodelik bir yürüyüşe geçiyor. Muhtemelen bu bir doğa yürüyüşü değil. Belki bir tür yaşam mücadelesi. Mangal başında daha da dikleşiyorum. Vakit çok, etleri çevirmeye vakit var. Doğayı daha yakından tanıyabilmek için mangalımı terk ediyorum.






Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...