21 Mayıs 2015 Perşembe

#OccupyDüğün



Tarih: 17 Ağustos 2014
Yer: Wonderland Öztürk Düğün Salonu
Sorun: #OccupyDüğün

Gelin, ve damat, salona alkışlar eşliğinde iştirak edip, dansa başlıyorlar. Tüm gözler, onların üzerinde. Gelin, utangaç şekilde kocasının omzuna doğru ürkek bir ceylan gibi eğilerek, kulağına birşeyler söylemeye çalışıyor. Kocası da, gayet vakur bir tavırla ona cevap veriyor. Bir Abhaz düğünü burası. Elimde, neredeyse bağımlısı olduğum, bir şişe kola var. Antalya'dan, bilmediğimiz bu ufak ilçeye taşınıvermiştik. Buradaki tanıdıklar sayesinde uyum süreci bile yaşamamıştık. Düğün olduğu için, iki haftaya yakın, tüm eş, dost ve akraba, köyde ikamet ediyordu: Her gece bir eve toplanmalar, geç vakite kadar oturmalar, büyüklerin arasından sıyrılıp, kendi aralarında (ve tabii ki Abhaz adetleri uyarınca) eğlenmeye çalışan gençler oluyordu. Hayat, güzelmiş gibiydi; herkes mutlu görünüyordu. Sabırla beklenen süreç, sonlanıyordu, herkes, gözlerini, hayatlarını birleştiren bu iki insana dikivermişti. Onları gören diğer çiftlerse (çoğu akraba, ve aralarında cıvıldama ihtimali bulunan gençlerdi) gelin, ve damada moral amaçlı piste çıkmışlardı. İçlerinde kopan "yakın temas" isteği, etraftaki büyüklerin yargılayıcı bakışları tarafından, her seferinde bastırılıyordu. O anda gördüm onu. Uzaktan bana gülerek, yanıma geldi, ve elimi tuttu. Ne olduğunu anlamadan, kola şişesini zorlukla bir yere bırakabilmiştim. Artık biz de pistteydik. O an herkes, gelin, ve damadı bırakarak, gözlerini babacan-anaç tavırlarla bize dikmekteydi. Henüz 14 yaşındaydım, o da 12. Aşk duygusunun ne olduğundan bihaber yaşlarda, hem de karşı cinsten gelen bu atak, beni şoka sokmuştu. Bu Trakya'lı gencecik bayanın tavrı, salondakiler tarafından da hayretle karşılanmıştı. Düğünden önceki iki haftalık süreçte tanışmıştık, Gamze'ydi adı. Kumraldı, hafif esmerdi. Çok iyi anlaşıyorduk, tuhaf hissetmeye başlamıştık, ama bunun adını koyacak kadar büyük değildik henüz. Işıklar, loş ortam, ve insanların ilgisi bir yana, aşk duygusunu ilk kez ciddi şekilde yaşıyordum. Peri masalları, çok, ama çok kısa da olsa, bazen gerçek hayatta yaşanabilir. O müzik hiç bitmeseydi, buna ses çıkarmazdım. Kollarını boynuma doladı, ve yüzüme gülümsemeye başladı...

17 Ağustos 2014

Wonderland içerisinde, sıkışık, ve "muhafazakar" kesimin sıklıkla rağbet ettiği bir pasaj burası. En üst kata, Murat ile (en samimi arkadaşlarımdandır kendisi) içtiğimiz sigarayı, yarıda atarak, en üst kata doğru çıkıyoruz: Başı örtülü teyze, ve kadınlar, viyak viyak ağlayan çocuklar, göbekli ve huzursuz amcaların oluşturduğu populasyondan sıyrılarak, giriş kapısına yöneliyoruz. Burada bir amca var. Daha gençten biriyle çok samimi bir selamlaşma ritüeli yaşıyor. (Düğünlerde birbirine takık insanların bile o akşamlık hayvan derecede samimi olması) Muammer Amca bu. Beni gördükten sonra, suratının aldığı anlık "çıkaramamazlık" ifadesi, aynı şekilde beni de anlık tedirgin ediyor. Sonra hatırlıyor. Elini öpüyorum. Vakur bir gülümseme var yüzünde. Muammer Amca, damadın babası. Yani arkadaşım Süleyman'ın babası. (Süleyman, Murat kadar olmasa da, samimi bulduğum bir başka arkadaşım.)  İçeriye giriyoruz. Biz selamlaşırken, vakit kaybetmeyen merdiven halkı, yol alarak, önümüze geçmiş. Aynı insanları, kapı önünde sevgi gösterisi halinde buluyoruz. (Düğünlerde kapı önünün, dans pistinden daha pis kalabalık olması.) Arada bir-iki yaşlı sayılabilecek insan haricinde, pistte genç insanlar bulunuyor: Yaşı damada yakın, gece bitiminde gömleği sırılsıklam olacak amca-teyzeoğlu, tüm düğün, ve cemiyet hünerlerini göstermeye meraklı çok çok yakın arkadaş, gelinin ağır makyajlı yancısı, abiye kıyafetli "buranın insanı değilim" diyen ikinci yancı, hepsi buradalar. Abartılı figürlerle oynamak için kendilerini zorluyor gibi bir halleri var...

Düğün salonundan içeri girerken, eğer ortalama üstü bir tipiniz de varsa, ve giydiğiniz de cidden yakışmışsa, insanlar, pisttekileri unutup, siz oturana kadar gözlerinizi üzerinizden ayırmazlar. Siz onlara bakmazsınız, ama çoktan sorulmaya başlamışsınızdır bile. Ama o an, bu ihtimali düşünmek, çok yavan geliyor. Piste yakın bir masadan, bir el yükseliyor: Recep bu. Yanında da Faruk var. Selam verip, oturuyor, ve pisttekileri izlemeye koyuluyoruz. Recep'in sinirli, ve gerginmiş gibi bir hali var. Faruk, yeni doğum yapmış karısını dakikada altı kez arıyor, ve Murat, Gürcü oyununa ne zaman sıra geleceğini merak ediyor. Bense, damadı ve gelini görüp, tebrik ederek, protokol ziyaretimi sonlandırmak istiyorum sadece. Müzik susuyor, ve Serkan, masamıza geliyor. Serkan, son bir kaç senedir tanıdığım biri. Gözlüklü, uzun boylu, fazla sakin, ve (maalesef) toplumdan ilginç şekilde takdir edilmeyi, ve olgun sayılmayı biraz fazla önemseyen bir arkadaş. Söylediklerinden anlıyoruz ki, Recep'in sinirinin kaynağı tam olarak şu: Serkan'ın her oyuna katılıp, "oynayamaması". Bunu fazla kafasına taktığını söylüyorum. "Yaa abi bu çocuk tam bir mal ya. Abi bak bak, şuraya bak, şu hareketlere bak!" diyor. Göz zevkini bozduğunu söylüyor. Murat da aynı şekilde fikir belirtiyor. Faruk ise, hala karısıyla meşgul. O esnada, Hamdi, kız arkadaşıyla yanımıza geliyor. Geçmişe dair bazı anlaşmazlıklar yüzünden, kızı görmezden geliyorum. Onlar da, kızı İstanbul'a götürüp, geleceklerini (Kız, İstanbul'da oturuyor) söylüyorlar. Vedalaşıp, ayrılıyorlar. O an, damadın, pistten ayrılarak, kenardaki akrabalarını görmeye gittiğini görüyorum. Yanına gidip, elini sıkıyorum, ve samimi olmayan bir ses tonuyla "haayt, yavrum benim!" diyorum. Terden sırılsıklam olmuş. Hızla rotasını değiştirip, karşı taraftaki masaya yöneliyor. Ben de gelinle gözgöze geliyorum, yanına gidip, elini sıkıyorum. Gelinin, ünlü şarkıcı Michelle Branch'e benzerliği, gözümden kaçmıyor. Vakur bir halde, geline göz kırpıyor, ve masaya dönüyorum. Masaya dönerken, krem rengi elbiseli bir bayanın göz hapsinde olduğumu farkediyorum. Masadakilere hiçbirşey söylemiyorum. Murat, sigara içmeyi teklif ediyor, ve kalkıp, sigara içilen odaya geçiyoruz. Giderken, üzerimizdeki kumaş pantolon- gömlek kombinasyonundan olsa gerek, yürüyüşümüzdeki heybet oranının artmaya çalıştığını hissediyorum. Yolda, Murat, dikkatini çeken bir kız olduğu hakkında birşeyler anlatmaya başlıyor. Az önce ikinci kere bakışlarını havada yakaladığım, krem rengi elbiseli kızı seçmemesini tüm kalbimle dileyerek, sigara yakıyorum. Burada, aynı kızın göz hapsine alındığımızı, içim parçalanarak öğreniyorum. Recep ise, halen daha Serkan'dan hıncını alamamış olacak ki, saydırmaya devam ediyor. Ses tonu, kavga çıkaracak atarlı bir genç adam tonunda. Pislik olsun diye, lehine verdiğim demeçleri duyunca, Recep, iyice coşuyor. Muhabbet arasında, herkes, içten içe büyüdüğümüzün farkında, ve bunu belli edecek kelimelerden uzak durmaya çalışıyoruz. (24-28 yaş arası, kişiliğin son direniş zamanlarıdır. Büyüdüğünü kabul etmek istemezsin, ama bir taraftan da, insanların, seni medeni, ve yetişkin birisiymiş gibi kabul etmelerini istersin.) Salona geri dönüyoruz. Gençler, geleneksel bir Gürcü folkloru sergiliyor. Kızların, onları izlediğini gördükçe, coştukça coşuyorlar. Düğün biterken, damadın bizimle yaşıt akrabaları, yanyana geliyorlar. Bir konu hakkında konuşuyorlar; muhtemelen çıkışta ne yapılacağını tartışıyorlar. O an, bu gençlerin, küçükken de birlikte oynayıp, koşturduklarını, şimdiyse büyüyüp, damat olduklarında da birbirlerini kolladıklarını, zamanın ne de çabuk geçtiğini düşünüyorum. Bir babacanlık ifadesi kaplıyor yüzümü. Sonra, "banane lan" diyerek, gerçek dünyaya geri dönüyorum. Toplu resim çekilme faslına kalamıyorum, zira yorgunluğum, buna müsade etmiyor...

NOT: Murat ile aynı anda göz hapsine alındığımız kızın hakkında hiç de iyi şeyler duymadım.

Düğün bitimi, tüm ekip, damadın köydeki evinde toplanıp, damada "magardalık" denen adeti yaptırmışlar, ve bundan zevk almaya çalışmışlar. Magardalık, "damadın arkadaşlarının, damada o gecelik, istedikleri herşeyi yaptırmaları" olarak da tabir edilebilir. Serkan, burada da, dış kulvardan atağa kalkmaya çalışmış, ama daha "yetkin" kişiler tarafından susturulmuş.

Gamze'den uzundur haber alamadım. "Çocukluk aşklarımızdan" maalesef utanıp, bahsetmek istemediğimiz için, muhtemelen, hakkımda pek iyi şeyler düşünmüyor. Ne yaptığına dair en ufak bir fikrim yok.

Düğünler, iki farklı cinsten insanın, aynı evde yaşamayı, topluma karşı legal hale getirme çabasıdır! Tüm bu tantana da bundandır!

Genel açıdan, düğünlerin, farklı bir tür freakshow haline geldiğini düşünmekteyim.


Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...