7 Temmuz 2017 Cuma

Sen Durma Koy Saki İçicez

Yer: Değirmendere
Tarih: (tahminen) 1997 yazı
Konu: Saki

Hızlı ve sık adımlarla koştuğu için, ayak sesleri, ta apartmanın dışından bile duyulabiliyordu: Küt küt küt... Apartman kapısından çıkar çıkmaz, güneşi gören yüzü, anlık kamaşmış olmalıydı. Böylesine hışımla dışarı çıktığı için, herkes dönüp, ona bakmıştı. Elindeki mısır gevreği poşetini (o zamanlarda çok bariz bir zenginlik göstergesiydi ve sırf gösteriş için çerez gibi, sitenin içinde arsızca yenirdi) bulmanın mutluluğunu yaşıyordu. Diğer çocuklar, kendilerinde fazlaca bulunmayan ve içten içe delice istedikleri (sınıf farklılığından nefret etmemin sebeplerindendir) mısır gevreğinin, arabanın altındaki "ilgi çekici şey"in hoşuna gideceğini düşünerek, dönerek baktılar. Muzaffer, (adı buydu) mağrur bir tavırla mısır gevreğinden bir avuç alarak, arabanın altına doğru elini uzattı. İlgi Çekici Şey, heyecanla Muzaffer'in olduğu tarafa doğru koşarak geldi. Önce Muzaffer'in elini koklayan İ.Ç.Ş, kendisi için ta uzaklardan gelen bu özel şeyi pek beğenmedi. İ.Ç.Ş'nin beğenmemesi, Muzaffer'i feci şekilde bozmuştu. Ama çocuklukta bu tür bozum olma durumları önemsenmediğinden, bu durum da önemsenmemişti.

İ.Ç.Ş, bembeyaz tüylü, minnacık ve inanılmaz hareketli bir köpekti. Kuyruğunu sürekli sallamaktaydı ve kendisine ilgi gösteren hiç bir yaşam formunu geri çevirmiyordu. Gerçek adı da Çapkın'dı. 90'lı yıllarda çocuk olabilmiş nesilden 5-6 kişilik bir ekibin tüm odak noktası olmuştu. Çocuk gibi tuhaf bir yaratığın ilgisini çekebilecek şeyler çok azdır. Yetişkinler olarak, çocukların ilgisini çekeceğini düşündüğümüz şeylere, onlar çoğunlukla köpek bokuna bakar gibi bakmakta ve biz yetişkinleri dumur etmektedirler (çocuğun bakışı ve hevesli yetişkinin bozulması anı, dünyadaki en iyi seyirliklerdendir) O yıllarda çekilen filmlerin ortak bir noktası da, mutlaka inanılmaz sevimli ve akıllı bir evcil hayvanın olmasıydı. Böyle filmleri akşamları izleyen çocukların (çocuklar ve onların hayal dünyaları) etkilenmemesi de imkansıza yakındı. Çapkın, oldukça bakımlı ve sevimli bir köpekti. Çocuklar için, Çapkın'a yakın olabilmek, o filmlerin içine girebilmek gibi bişeydi.

Çocuklar, sırasıyla Çapkın'a yakın olmak için çetin bir rekabete girmişlerdi. Hepsi köpeğe dokunmaya çalışıyor, kimisi "geh geh geh muçuççç" hareketi yaparak, hayvanı yanına çağırıyordu; kimisi de Muzaffer gibi Çapkın'ı yiyecekle tavlamanın peşindeydi. Zavallı hayvan ise, yalnızca işeyip, sıçacak bir yer aramakla meşguldü. Tabi bu arada, ilgiyi devam ettirmek için arasıra çocuklara yılıştığı da oluyordu (Çapkın, erkekti.).

Çocuklar, hayvandan istedikleri ilgi ve alakayı göremeyince, tuhaf yöntemlere başvurmaya başladılar: Hayvana ağaçtan erik toplamak, elindeki şişe sudan avucuna döküp içirmek, az önce oyun oynadığı ağaç dalının biraz daha büyüğünü koparıp getirmek için ağaca çıkmak ve tabii ki evine kadar gidip, sahibi olmadığı bir hayvan için kendi mısır gevreğini getirip ona yedirmek gibi. Muzaffer, bunu düşünerek, ortaya bariz şekilde sınıf farkı koyup, herkesi ekarte etmek istemişti sanırsam. (Muhtemelen de o çocuk grubunda, farketmeden de olsa, hayatı ilk algılayabilen oydu) Tüm bunlar olurken, medeniyetini korumakta olan Çapkın'ın Sahibi, gitgide çirkeflik belirtileri göstermeye başlamıştı. Sahip, gayet bakımlı ve hali vakti yerinde olan, akşamları sahile elinde çantasıyla yürüyüşe çıkan 30-40 yaş arası CHP'li ablalardandı. Çocukların saçmaladığını gören Sahip, Çapkın'ın tasmasını bağladı ve çocuklara alttan alttan tehdit içeren bir ses tonuyla, "Tamam ablacım, tamam! Çapkın yemez onu!" diyerek, Muzaffer'e muhtemelen ikinci şokunu yaşattı. Çocukların hepsi bir an duraksayarak, Sahip'e baktılar. Sahip, çocuklara , "çocukluk yaptıkları için" çıkışmıştı ve pişman da değildi. Durumdan habersiz olan çocuklardan birisi, Çapkın'a doğru koşarak, ağaçtan topladığı bir kaç eriği vermek isteyince, Sahip, "Tamam ablacım, Çapkın gidiyor, hadi!" diyerek azarladı. Çocuğun elineki eriklerle öyle kalakalışı, sadece bir yetişkinin değil, o sırada yaşıtı olan benim için bile üzücü bir detaydı. Sonradan, suçun yarısının da çocuklara ait olduğunu düşündüm. Neden sahip olmadıkları bir köpek için böyle efor sarfediyorlardı? Amaç neydi? Sonu bir yabancıdan azar yemek gibi, çocuklukta travmatik sonuçlara yol açabilecek durumlara bu çocuklar, neden girmişti? "Köpeğe yakın olabilmek için" cevabı makul, ama çocuklar, bu çabalarının karşılığını alamadılar; artı, aileleri kesinlikle ev hayvanı istemiyor. O günkü hayal kırıklıklarını bence onlar dahi hatırlıyorlardır.

Sonrası, yüksek ihtimalle okulda hocaların elindeki idare ve yetki olgusunun farkına varıyorlar ve bundan faydalanmak istiyorlar. Üniversitede de bölüm hocasıyla, askerde bölük-takım komutanıyla, işyerinde müdürlerle olmak üzere de devam ediyor. Tabii bunlar tahmini olarak erkek cinsi için geçerli oluyor. Kızlar ise, hipergami denen bokla daha erken yaşta tanışıyor ve etraflarındaki güç kaynaklarının belli bir kısmına sahip olmak için, entrika, ihtiras ve şehvet döndürmeyi de anneleri, teyzeleri ve arkadaşlarından öğreniyorlar. Kısacası, "gücü pek sevme" olarak tanımlayacağım bu durumu. Ve kesinlikle tasvip etmediğim bir durum bu tabii.

Yıllarca Osmanlı ile tek bir kişi iradesinde yönetilen bir ülkenin toplumunun böyle olması, aslında çok da yadırganacak bir durum değil. Birey olmak Türkiye'de hala zor. Gücü pek seven bu insanlarınsa, "altındakini hunharca ezmek, üstündekineyse sorgulamadan itaat etmek" gibi pis bir ortak huyları olduğunu da belirtmeden geçmiyim. Sonradan bu "güçlüye sevimli görünmek için" taklalar atan insancıkların, mevzubahis güçten nemalanamayıp, yönetilmeyi, piyon olmayı kendilerine yedirebildikleri de ayrıca güzel bir seyirliktir.

NOT: "Saki" kelimesinin anlamı, "içki ikram eden, içki dağıtan kimse" dir normalde. Lakin, asker ocağında, bu kelimenin karşılığı, argoda "sakso çekmek, yalamak" anlamlarına gelir. Kim daha iyi "yalarsa", o, üst düzey bir sakicidir.

NOT: Saki, ayrıca ünlü bir İngiliz yazardır, gerçek adı Hector Hugh Monro'dur. Görseldeki resim, kendisine ait bir kitabın kapağıdır, tahmin ettiğiniz üzere.

NOT: Saki kelimesinin, İngilizce'deki "suck" kelimesiyle de uyumlu olması, bazılarının  gözünden kaçmamıştır herhalde.

NOT: Sıla Gençoğlu adlı şarkıcıdan haz etmesem de, yazıya iyi bir başlık oldu.

Havalar pek sıcak, g.tü kollayın annem.

Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...