21 Mayıs 2015 Perşembe

"Paylaşıyoruz, o halde varız."

Canhıraş bağırıyordu. Gerçek bir düşmanına bağırır gibi bağırıyordu; ses tonu, ve ettiği küfürlerin dozajı, bunun ispatıydı. Yalnızca sesleri dinleyen birisi, bu insanın kan davalısı, ya da namus kavgasına karıştığını sanabilirdi. 26-27 yaşlarındaydı, saçları görece kırlaşmış gibiydi. Yaşıtları, çok daha farklı şeylerle uğraşırken o, birilerine bağırıp, çağırmayı uygun görmüştü. "AvP 3 numaradan geliyor, a.... k.... salağı, vur şunu!!" diye haykırdı. Bir internet cafeydi burası, belirli bir kısım insanın vaktini öldürmeyi tercih ettiği, oldukça boktan bir yerdi. Ufak çocuk populasyonunun en az burada olması sebebiyle burayı tercih ediyordum. Bahar yağmurları, ve fütursuzca çakan şimşeklerden ötürü, bilgisayarımın yanması, ve tüm benliğimi saran dizi hastalığım, muhtelif zamanlarda beni buraya sürüklüyordu. Bilgisayara oturup, bir tarayıcı sayfası açtım, ve "Facebook'ta Oturum Aç"tım.

Gördüklerim, bir freakshow'u andırır gibiydi: Henüz kavga etmeye başlamamış, fellik fellik gezen yeni evli çiftler, hanidir yalnızlıktan kıvranıp, hayatının aşkını bulanlar, yeni doğmuş bebekler, ev hayvanları, politikler, milliyetçiler, dinciler, laikler, üç kuruşluk hayatlarını kısa molalarda inanılmaz eğlenceliymiş gibi satmaya çalışan plaza insanları, alaturka, ve tasavvuf konseptli mekanlarda çekilen nargileli resimler (ardından yenilen yemek resimleri, ki en rezili bu) 40 yaşından sonra, beklediği şey Facebook'muş gibi her boku püsürü paylaşan ortayaş krizli insanlar.(Liste yeterince uzun, opsiyonel olarak, türler arttırılabilir.) Aslen köylü kökenli bir toplumun, 35 sene içinde katettiği noktaya bir bakar mısınız? Hangi ara bu hale geldi lan bu toplum? Eskiden erkeklerin, kemerlerini göbek hizasına taktığı zamanlardan, artık kıç çatalının da aşağısına takıldığı (tutturulduğu!) zamanlara hangi ara geldik, sorarım? 

Diğer ülkeler hakkında bir malumatım yok, lakin sosyal paylaşım denilen bu menem şey, Türk halkının yıllardır beklediği şeydi bence. Eskiden herkes, düğünlerde, oğlu-kızının başarıları, malvarlığı, Ruşen Bey'in kızının mutsuz evlilik yapıp, boşandığını, İhsan Enişte'nin oğlunun nişanı atıp, Sultan Teyze'nin kızının, aslında kocasının kuzenine aşık olup, kaçmasını ancak sülale haber kanallarından öğrenebiliyordu. Şimdi öyle mi? Değil. Sosyal paylaşımı çekici kılan da bu galiba: Eşzamanlı, çabuk, ve birinin hayatına dair gelişmelerin rahatça, ve anlık görülebilmesi. Tüm bunlar, düğün denen olgunun bütün eğlencesini kaçırıyor haliyle. (Eve dönerken derinlemesine dedikodusu yapılmayan düğüne, ben düğün demem sevgili okuyan.) İşin tuhaf kısmıysa şu: Böylesine sıyrık şekilde dedikodu müptelası bir toplumun, bildiklerini de bilmezden gelmesi. "Herkes kendine baksın, bize ne" tribi altında yatan bu samimiyetsiz yaklaşım, aslında yıllar yılı bu toplumun sinsi bir yarası olmuştur.

Sayfayı biraz daha aşağı indiriyorum. Yedi erkek, ve aralarında bir kız. Neredeyse yarı çıplak vaziyette. Üniversiteden tanıdığım bir bayan bu. Loş bir ışık, içkili bir mekan(led ışıklar, biraz duman, ve içki bardakları mutlaka görünmelidir) hafif kafalar kıyak. Pamuk Prensesvari bir sırıtış var kızın yüzünde. Belli ki, o da uçuşa erken geçmiş. Fakat yanındaki yedi "cüce"lerin, cücelikle pek de ilgisi yok. Daha çok, "Pamuk Prenses ve Yedi Avcı" gibiler: Dördü kıza bakıyor, ikisi pilot olmuş, birinin de umrunda değil. "Kardeşlerimleeeeee:)))))))" açıklaması, herşeyi özetliyor. Gecenin talihlisini merak ediyor, ve bahsimi fotoğrafın en ucundaki top sakallı zibidiye yatırıyorum. Sayfayı kaydırmaya devam ediyorum. Takip eden üç gönderi de, müstehcen içeriğe tıklayıp, hesabına virüs bulaştırmış, aldanmış andavalların profillerine ait. Malum DNS yasağından sonra, "çok düzgün" diye bildiğimiz bazı insanların profillerinde bu tip şeyleri görmek, arkadaşlığımı sorgulatıyor o an.

Sayfayı tekrar kaydırıyorum. Ouu, evet. "eski sevgili profili" bu. Lakin bu, hasetlik olan bir "eski sevgili" değil. Gerçekten arkadaş kalabildiğim ( ya da öyle sandığım) eski sevgililerden. Belki de en ciddilerinden. Bu da ne? Yanında bir adam var. Sarmaş dolaşlar. Kız, yirmisine yeni girmiş bir kızın masumiyetini takınmış. Çocuk ise, Hollywood yakışıklıları gibi önceden çalışılmış mimiklerini giymiş. Romantik-komedi filmlerindeki sevimli çift intibası vermeye çalışıyorlar. Bazı fotoğraflardaki vıcıklığı anlatmaya kelimelerim yetersiz. Burada kızın geçmişinden bahsetmek , tabii ki tartışmasız "onun bunun çocukluğu"na girer. Lakin, her denemesinde, hayatında "yeni bir sayfa açtığını" insanların gözüne gözüne sokma kaygısı, gerçekten çok bariz, ve yapış yapış. Fotoğraflar öyle masum, öyle sevimli, ve öyle edepli ki, bir an fotoğraf albümü değil, "Medine"ye Varamadım" anatemalı bir slideshow izliyormuş hissine kapılıyorum. Albümde görünmeyen bir fotoğrafa tıklıyorum. (En ufak bir detayına dahi dokunmadım) Kız, karnına yastık sokarak, hamile görüntüsü vermiş. Çocuk da, vakur bir baba adayı gibi bilmiş bilmiş gülümsüyor. Evet, tek bir detayına dahi dokunmadım. 25 yaşını geçmiş bu insanlar, ey sevgili okuyan. Bu fotoğraf, bu insanların nasıl bir aile yapısına dahil olduğu hakkında az buz fikir veriyor. Küfür etmemek için kendimi tutarken, arkamdaki coşkun tip, "dehaaananıhzkympff!!" türevi bir ses çıkarıp, hislerime tercüman oluyor. Sekmeyi kapatıp, dizinin yüklenmesini beklerken, klavyeye yumruk atıp, "hmnıskym böyle oyunun!!" diye bağırıp, ortamı terkediyor. İçimden "ben de, ben de" deyip, onaylıyorum. Ekranda kocaman bir HBO yazısı beliriyor. Ardından Alexander Skarsgard, o cool duruşuyla konuşmaya başlıyor. Koltuğa yayılıp, izlemeye başlıyorum...

(ŞAHSİ, VE NİHAİ KARARIM: Sosyal paylaşım, iletişim amaçlı olduğunda bir şeyler ifade ediyor.)

NOT: Diziyi bitirip, eve giderken, şanslı talihlinin top sakallı zibidi olduğunu belgeleyen fotoğrafın gelmesi gecikmedi.

Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...