19 Mayıs 2020 Salı

Sana Sevdanın Yolları, Bana Bereler

Yer: Mirkwood
Tarih: Tahminen 2007 Kışı
Konu: Başımın Püsküllü Belası

Adamın boyu çok uzundu, kadınınsa kısa. Birbirlerine sarılma şiddetleri, her seferinde tüm durağın ve etraftaki kalabalığın ilgi-alakasını çekecek kuvvetteydi. Sarılınca, beden sayısı teke düştüğü için ortada boy farkı kalmıyordu. Burada, "aşkın(!) böyle bariz farklılıkları yok edebilme yeteneği" gibi romantik bir hava yaratmak amacım yok. İlgimi çeken şey, adamın kadını değil, kadının kafasındaki tüylü ponponu öpmesiydi. Ve bu tuhaf temas ve yakınlığa olan hayretim, gittikçe artıyordu. Halihazırda Uzun Adam'ı, dayımların karşı bloğundaki evinin balkonundan bazı zamanlar çarşaf silkelemesiyle bilirdim. Her sitede mutlaka bulunan, "yalnız ve gizemli adam" kotası, Uzun Adam'a aitti. Ve yaklaşık iki buçuk aydır, sevdiceği ile birlikte farkında olmadan, "sabah şekerim" olmuşlardı bile.

Yakın temas kurmuş çiftlerin geçici bir IQ kaybı yaşaması sebebiyle, bu çifti daha yakından gözlemleme fırsatı bulmuştum. Yaptığım kısa araştırmalar sonucu, sonuçlar yaklaşık olarak şöyleydi: Kısa Kadın'ın kafası, Uzun Adam'ın beliyle göğsü arasındaki mont bölgesine bastırılırken, adamın dudakları uzamaya başlayarak, kadına ulaşabileceği en yakın nokta olan tüylü ponpona doğru eğiliyordu. Özellikle ponponu öpüş şekli, kadının herhangi bir uzvuna yapabileceğinden de şehvetli olabiliyordu. Ponpon öpme seanslarını, genellikle ponponu koklayarak (evet koklayarak) da devam ettiriyordu. Gelen otobüse binildi. Çiftimizin arkasındaki koltuklar boş olduğu için, oraya oturup, gözlemimi devam ettirme kararı almıştım. Kadın, kafasını adamın göğsüne dayadığı için, ortalıkta görünmüyordu. Uzun Adam'ın kafası da arabaların önüne yapıştırılan kafası oynak köpek oyuncakları gibi bedeninden bağımsız hareket ediyordu sanki. Boynu yükseliyor, uzuyor ve Kısa Kadın'ın tüylü ponponunu öptükten sonra tekrar yerine yerleşiyordu. Evet, aşıklar zor durumda olduklarını, aşık oldukları için farkedemezler.

Uzun Adam, kadının tüylü ponponunu öpmeye devam ederek, bu ilişkiyi nereye kadar götürebilirdi ki? Çünkü öpme seansları sırasında, bir kaç tüyü ağzından çıkardığını görür gibi olmuştum. Tüm bu delice düşünceler, beni zaman zaman yaşlı bir teyzeye çeviriyordu : "Bi' kere boyu boyuna denk değil, ı ıh, yürümez bu ilişki."

Sonraları, Uzun Adam ve Kısa Kadın'ı daha sıklıkla görür olmuştum. Havalar ısınmıştı ve Uzun Adam, artık tüylü ponponu değil, kadının saçlarını öpüyordu. Saç, leş gibi olmadığı sürece, aşk için kabul edilebilir bir uzantı sayılabilir. Fakat etkileşimin direkt Kısa Kadın ile yaşanmasından mıdır bilinmez, ilişki kalitesinde bir artış olmuş gibiydi. Havalar ısınmaya başladıkça, Kısa Kadın'ın, Uzun Adam'a sarılmasında bir çeşit gevşeme sezinledim. Yine sarılmalar, Kızılderili'ye kafasını koymalar (Kalın montun yerini, Kızılderili desenli tişört almıştı) yine vardı ama tüylü ponponu öpme zamanlarındaki samimiyet sanki yok olmuştu. Artık Uzun Adam'ın göğsüne kafasını koymaktan vazgeçtiği için de, kafasını daha rahat görebilir olmuştum. "Oğf, çok sıcak!" çıkışları, aşkın git gide azaldığı ilişkilerde, yakın temastan kaçınmanın en tercih edilen yollarından biridir. Artık bu ilişkinin sonlarına doğru geldiğimizi hissediyordum. İbre, git gide Kısa Kadın'a doğru dönüyordu...

Kısa Kadın ile birlikte bu ilişkinin yürümeyeceğini biliyorduk. Fakat bir cuma sabahı, Uzun Adam'ın yaptığı jest, benim için de sürpriz olmuştu. Uzun Adam, durağa tişörtü ile değil, uzun kollu gömleği ile gelmeyi tercih etmişti. Sarılma ve kafa öpme seansları sonrasında Uzun Adam, biraz gerileyip, gömleğinin düğmelerini çözmeye başlayınca, yitip gitmekte olan bu umutsuz aşka biraz daha kulak kabartmak zorunda kaldım. İki eliyle gömleğini çözdüğünde, alttan çıkan sürprizi, ben de Kısa Kadın kadar net görmüştüm: Uzun Adam, Kısa Kadın'ın fotoğrafını tişörtüne bastırmıştı. (Hemen meh deme sevgili okuyan, o zamanlar bu jest olayının boku çıkmamıştı ve tişört bastırmak, ciddili bir sürpriz sayılabilecek bir eylemdi) Kısa Kadın, biraz daha yüksekte duran kendisine baktı. Muhtemelen Uzun Adam'ın, bastırmak için seçtiği fotoğraftan rahatsız olsa da, bunu belli etmemeye çalışarak, "çok tatlısın!" diyerek, Uzun Adam'a sarıldı. O an sazımla önlerinden geçerek, "Aşk dediğin, insanın kendine sarılmasıdır a alimler!" diyesim geldiğini hatırlıyorum. Uzun Adam, yine sevgilisinin kafasını öptü. Ve uzun zamandır sarılmadıkları kadar uzun sarıldılar. Kızılderili'nin giderek eskimeye başladığı bu zaman diliminde, gömleğin altından çıkan bu sürpriz, hepimize iyi gelmişti. "Lan acaba ayrılmayacaklar herhalde" diye düşündüm. Kısa Kadın'ın da dudak şeklinde bir saç tokası takarak bu jeste karşılık vermesi durumunda, belki yepyeni bir heyecan yaşanabilirdi. Fakat, Kısa Kadın'ın yüzünü görebileceğim bir açıya geçince, en az Uzun Adam kadar saf olduğumu anladım. Kısa Kadın'ın yüzündeki ifade, tişörtteki ifadesine hiç mi hiç benzemiyordu. Kendisiyle yüzleşmiş kadınların o kararlı, sıkıntılı ve donuk ifadesi vardı yüzünde.

"Ders 101: Sürprizler, anlık şaşkınlıklardan ibarettir."

Kısa Kadın, ayrılmayı kafasına koymuştu. Uzun Adam'ın o kafaları öpmesi de boşunaydı. İlişkinin son demlerine vardığımızı bilmek, beni de biraz germişti. O an, Kısa Kadın'la göz göze geldik. Galiba hayal kırıklığımı hissetmişti.

O günden sonra, ortadan kayboldular. Yaklaşık bir hafta sonra, Uzun Adam durağa geldi. Yalnızdı. Suratı da asık gibiydi. Kızılderili tişörtü de üzerindeydi. Otobüste arkasında oturdum. Arkadan bakınca, tıpkı tüylü ponponlu günlerdeki gibiydi. Tek fark, Uzun Adam'ın boynu, artık eğilmiyordu. O an, "Sana Ben, Ponponlar, Bereler Büyüttüm" adlı bir şiir yazıp, gizlice Uzun Adam'ın cebine sıkıştırmak isteği bünyemde hasıl oldu. Sonra şiirin gereksiz bir efkar öğesi olduğu aklıma geldi. Otobüs, her zamanki istikametinde devam ediyordu....

Leonardo'nun Gündüz Düşleri

  Yer: İstanbul - Erenköy Tarih: Mart 2013 Konu: Buzdağı George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı b...