Yer: İstanbul - Erenköy
Tarih: Mart 2013
Konu: Buzdağı
George Michael'ın Careless Whisper şarkısının, uzayan nakaratıyla tüm dünyayı bir anda kapladığını düşünün. George Michael, o hisli sesiyle şarkıyı kesinlikle boş bırakmadıkça, süreler uzar. Başta accayip hoş gelse de, bir süre sonra sonra, bildiğiniz işkence olur. Kaçıcak yer de yok. Tüm bu şarkı uzay boşluğuna döngüler halinde karışırken, Leonardo Di Caprio, yavru köpek bakışlarıyla karşısındaki kıza duygusal bakışlar (aşşşk bakışı) atıyor. Karşısında güzelce de bir kız var. Fakat sene 2013 olduğu için, tabii ki de Careless Whisper çalmıyor. Ama önümdeki çiftin davranışlarına bakılırsa, şarkının 1984'den günümüze kadar uzayıp gelebildiğini söyleyebiliriz. "Aşırı aşktan" büsbütün içine kapanmış bu çiftin hareketlerini, üç metre mesafeden (sosyal mesafeyi bilmeden hayatım boyunca uyguladığımı farkettim) izliyorum. Leonardo, kızın saçlarını parmağıyla kulağının arkasına alıyor. Aslında istese, kızın saçlarını, kendi kulağının arkasına da gayet alabilir; çünkü yüzüyle kızın yüzü arasında üç santim ya var, ya yok. Yükselen libidolar ve tür bilinci ile tamamen ilkelleşmiş çiftler için doğal bir mesafe bu. Böylelikle Leonardo'nun ağzından çıkan kelimelerin kızın kulağına ulaşması, sözcüğün kızın beynine gidip orada anlamlanması, anlamdan memnuniyet duyan beynin sinyali bedene yönlendirmesi ve öpüşme eylemi bir saniyeyi bile bulmuyor. Öpüşme sıklıkları, suni solunum ritmi gibi. Artık nefesleri geçtim, kalp atışlarını ben dahi duyabiliyorum. Galiba beyinleriyle birlikte dudakları da uyuştu. Düdüklü tencere seviyesine gelmiş libidoları yüzünden, artık vücutları da birbirine yapışık. An itibariyle, bilimkurgu filmlerinde, laboratuvar ortamında imal edilen fakat bir kaza sonucu kontrolden çıkan mutantımsı bir yaratığa benziyorlar (yapışık kafalar, dört kol, dört bacak). Arada bir çarpışan dişlerin sesini dahi alabiliyorum artık (aşırı libidodan garip sesler). Yaşadığımız dünyayla pek bir ilgileri yokmuş gibiler. Mekandaki diğer müşteriler, ben ve garsonlar, tüm bu sahneyi gerçekçi kılabilmek adına oraya yerleştirilmiş birer figüran gibiyiz.
Relationship Issues
Esas oğlan ayağa kalkıyor ve oturmaya devam eden esas kızı dudaklarından öpüyor (wow). Ama bir veda öpücüğü bu. Soğuk ve "böyle olmasını istemezdim Verişsu" öpücüğü. Ayrılırken elleri en son parmak uçları ulaşıncaya kadar birbirlerine temas ediyor (onsuz gidilecek mesafeyi bir kol boyu kısaltmak). Açıkçası bu ayrılığı anlayabilmek zor; zira normal şartlar altında, vücut bütünlüğünü bozmadan beraber kalkıp gitmeleri gerekiyordu. Daha da artmış merakıma rağmen, o tarafa bakmayı kesip, göz ucuyla bakmaya devam ediyorum. Çünkü "aşk canlısı" ikiye bölünmüşse, kalan kısım rasyonel, gerçek hayata döndüğünden, dış dünyadaki etkileşimleri yakalayabilecek duruma geliyor. Yine de bu ani bölünmeye bir açıklama getiremiyorum. Zira böylesine yapışık çiftler, çiş yapmak dahil her türlü eylemi işteş vaziyette yapabilirler. Kısa süre sonra, olaya açıklama getirmenin saçmalık olduğunu görüyorum. Açıklama, su vurulmuş saçlarıyla geliyor. WC'ye gitmiş. Demek ki Leonardo, sevdiceğinin dibine kadar girip, "ben bi su dökiiim" dediği için karşılığında bir öpücük almış. Masaya dönünce yine tek vücut formunda öpüşmeye başlıyorlar. Ayrıyken yitirdikleri öpücükleri karşılayabilecek uzunlukta bir öpücük bu (wow). Ben de mekanla birlikte tekrar figürana dönüştüğüm için tekrar bakmaya başlıyorum. Hikayeye geçici bir sıkıntı vermiş WC aralığından sonraki uzun öpüşme, bana bir final sekansı andırıyor. Kafamı Hollywood kamerası gibi yukarı kaldırıp, yıldızlı geceyi çekiyorum. Yıldızları gören krediler akmaya başlıyor: Starring: Leonardo Di Caprio & Bi' Kız... Music: George Michael & Evriveydedayken...
Şarkının Sonu
"Ya niye yüzüme kapatıyosun ya?" diye bağıran bir erkek sesini kim duysa, dönüp bir bakar. Öyle de yaptım. Yüzü duvara dönük bir adam, telefonla konuşuyor. Soğuk havaya rağmen, üzerindeki gömlekle mücadele verdiği için, apar topar oradan çıkmış olması muhtemel. "Hayır, niye kapatıyon, sen onu söyle?" diye bağırırken, yüzünü dönüyor. Leonardo!!!!! Hemen karşı kaldırımdaki alçak tabureli birahaneye oturuyorum. Görüş alanım bu sefer mükemmele yakın; mesafe yaklaşık üç metre. Soruyu tekrar soruyor. Karşıdan gelen cevabı aklı almadığı için, (ya da kız tarafından bunun böyle olması istendiği için) "Allah Allaaah! Kızım manyak mısın sen, ne alakası var?" diyor. Daha iki hafta önce öpücük manyağı yaptığı birine, "manyak" demesini de benim aklım almıyor. İçimden, "Ah be Leo..." deyip, yeni gelen soğuk biradan bir yudum alıyorum. Leonardo, "Ya kızım, hasta mısın sen, duymadım diyorum sana!" diye bağırdığında, problem çözülüyor.
Olay, tek vücut formundaki çiftlerden kız tarafının memlekete gitmesi, erkek tarafın arkadaşlarıyla dışarı çıkması ve gürültülü ortamda telefona bakmayıp, iletişimi aksatması ve sonucunda kız tarafının memleketten sitemlerini göndermesi. Telefonun tekrar yüzüne kapanmasıyla Leonardo'nun öfkesi kontrolden çıkıyor. Böyle saçma ve aptalca bir şeyin nasıl bu hale geldiğini anlamlandıramıyor. (Kız tarafının, erkek tarafını gözden çıkardığında, ayrılma safhası daha kolay olsun diye bu tür bir soğutma süreci uyguladığını pek çok kez gördüm ve gözlemledim). Fakat ciddili zıvanadan çıktı. Sesinin artık çatlaklaşmasıyla, kontrolü tamamen yitirdiğini anlıyorum. Alt çene kaslarını sıkıp, sürekli gevşetmeye de başladı. Telefonun her çalışında, alt çene biraz daha öne çıkarak, Fatih Terim seviyelerine ulaşıyor. İki hafta (14 gün) önce Leonardo'nun yavru köpek bakışlarından, Fatih Terim'in basın toplantısı öncesi tüm medya mensuplarını sikertmeye hazırlanan sinirli çenesine hangi ara geldik, ben de bunu sorgulamaya başlıyorum.
Leo'ya bir klark çekerek biramı yudumluyorum. Memleketteki kız, telefonu açmamakta ısrarlı. Telefonundaki titreşimle, Leonardo'nun çenesinden yayılan sinir katsayısının eşit olduğu gibi übermensch bir fikre kapılıyorum. Telefon açılmıyor. Alt çene, artık Fatih Terim'i de düşündürecek düzeye ulaştı. Oturduğum yerden, "Aç be kızım!" temennisinde bulunuyor ve biramdan bir yudum daha alıyorum. Fakat, Memleketteki Kız, basit bir parmak hareketiyle, Leonardo'yu ezmiş bulunuyor. (Cinsiyetlerarası sosyal eşitsizlik) "Artık arama Leo!" temennisinde bulunuyorum. Ama Leonardo durmuyor. Yüzüne telefon kapatılmış erkek öfkesi, AVM'de istediği alınmayan, dört yaşında bir çocuğun kendini yere atması ya da arkadaşlarıyla Bodrum'a gideceğini söyleyince ailesi tarafından reddedilen onbeş yaşındaki bir ergenin kapı çarpmasına denktir. Leonardo'nun son denemesi de, arama hakkında bilgi veren kadının sesiyle kısalıyor. Artık Hollywood seviyesinden, yerli Türk dizilerine geçiş yaptığımız anlardayız. Sinematografik açıdan, Leonardo'nun yapabileceği tek şey, telefonu duvara fırlatıp, paramparça etmek. Elindeki IPhone 4s'e bakıyor ve telefonu çarpmaya götü yemiyor. Arkasındaki duvara avuç içiyle tokat atmayı tercih ediyor. Doğal seçilimde elenmenin acısından çok, elinin acısını hissetmiş gibi. Bir süre hareketsiz kalıyor. Sonra, "Amına koyayım!" diye yüksek sesli bir küfür sallıyor. Hareketsizliğin ardından gelen küfür, iyi bir şeydir. Zira, zor bir durum anında, hayata dönüşü müjdeler. Canlanıp, mekanın kapısına doğru ilerliyor. Gözlerimi bir Hollywood kamerası gibi kapanan kapıya odaklıyorum. Kapının kapanmasıyla, krediler akmaya başlıyor: Starring: Leonardo Di Caprio & Telefonu Açmayan Kız... Also Starring: Fatih Terim & Evriveydedayken...
Şu asla eskimeyecek şarkıyı da bonus olarak bırakayım. Götü kollayın annem. Öperim.